Of bizim Muharrem dün gene bana fıkra anlattı.
- Deme ya. Geçmiş olsun kardeşim. Nasıl dayandın?
- Allah her şeyin sabrını veriyor abi. Bozulmasın diye gülümsemeye çalışırken sanki suratımla 50 kilo halter kaldırdım. Hala yanaklarım ağrıyo.
.......
Fıkra anlatmaya başlamadan önce, arkanızdan konuşulma ihtimali olan bu cümleleri de hesaba katmanız lazım. Dünyanın en zor işlerinden biridir fıkra anlatmak. İşin ucunda rezil olmak var çünkü. Sadece fıkra bilmek asla yetmez. Başarılı bir fıkra anlatımı için bir sürü sorunu önceden hesap edip, önlemini almak gerekir. Önünüze çıkacak bir yığın engeli aşıp fıkrayı anlattığınız kişiyi yada kişileri kahkahaya boğmak hiç de öyle kolay bir iş değildir. "Anlatsam mı acaba? Yok yok kalsın. Ya gülmezlerse" gibi endişeler yüzünden fıkra anlatmaya niyetlenip niyetlenip vazgeçen çok insan vardır. Çünkü sonu tam bir fiyasko olabilir. Rezillik rüsvalık her bir şeylikle sonuçlanabilir. Fıkra anlatılacak kişilerin tavrı, espri anlayışı, o anki ruh hali ve daha bilumum etken sizi bir daha fıkra anlatmaya tövbe ettirebilir.
- Hamiyet sana bir fıkra anlatiym mi? Bak şimdi. Adamın biri bir gün...
- Ha ben onu biliyorum.
- Yahu nerden biliyosun . Daha anlatmadım ki.
- Hani adamın biri saatini kaybetmiş de hep sol tarafta arıyomuş. Saatimi kaybettim gördünüz mü demiş. Oda saatini kaybettiysen solda ne arıyosun sağ da ara demiş. Hani saat ya sağ taraf gibisinden. O değil mi bu
- Hiç de alakası yok. Zerre kadar da ilgisi yok.
- İyi tamam anlat.
- Bak şimdi, adamın biri...
- Ha tamam tamam biliyorum. Hani adamın biri taşınıyomuş da karısını evde unutmuş.
- Öff be hamiyet öfff. O değil. Sanki dünyadaki bütün fıkraları ezbere biliyosun ya.
- Aman iyi be, ne kızıyosun.
.............
- Sururi abi bak süper bir fıkra öğrendim. Bak şimdi, adamın biri bir gün...
- Evet
- İşte yolda gidiyomuş.
- Evet.
- Tam giderken..
- Eee..
- İşte sona..
- Evet?
- Şey yapmış.. Ee ne yapmıştı?
- Buyur?
- İşte şey demiş..
- Ne demiş?
- Öööf! Anlatamıyorum ya. Abi öyle ciddi dinliyosunki, ne anlatacamı unuttum ya.
- Kardeşim anlat dinliyoruz işte.
- Ya bırak ya. Kalsın.
................
- Keriman geçen bir fıkra okudum, gülmekten ölürsün. Çocuğun biri kedisini yıkıyormuş. Ordan geçen bir kadında kızım yıkama ölür demiş. Çocuk takmamış tamam mı. Kadın dönüşte bakıyor, kedinin dil bir karış dışarıda, ölmüş. Çocuk da başında ağlıyor. Kadın ben sana yıkama ölür demedim mi demiş. Çocuk da yıkarken değil sıkarken öldü demiş. Hahahahaa! Çok komik de mi, hahahaha!
- Tamam. Bitti mi? Bittiyse ona göre ara bi anneni, akşama gelicek mi bi sor. Ona göre kazanda pişircem yemekleri.
- Yuh yani keriman yuh..
...........
- Vedat abi acciyip bi fıkra duydum. Bak anlatim.
- Anlat anlat.
- Ama gülcen tamamı.
- Yahu sen bi anlat.
- Şimdi adamın biri..
- Hım.
- Bak biliyosan anlatmiym.
- Yahu nerden bilecem. Hepsi böyle başlıyor.
- Tamam. Şimdi adamın biri..
- Ha ahahaha..
- Ama biliyo musun doru söle.
- Hayır yahu bilmiyorum.
- E ama güldün.
- Yahu ne bilim fıkra anlatıcan ya havaya girdim ondan güldüm, ağlıycak mıydım.
- İyi tamam anlatıyorum. Bak şimdi adamın biri buzdolapçıya gitmiş... Bak biliyosan anlatmiym.
- Orhancığım senin idrak yolların iltihap oldu galiba. Bilmiyorum dedim. Anlatacaksan anlat.
- Tamam tamam kızma anlatıyorum. Sonra işte bana bi buzdolabı ver ama çift kapılı olmasın demiş.. Abi bak biliyosun di mi?!
- Ya bi defol git ya.
- İşte dolapçı da tek kapılı yok, çift kapılı var diyor.. Abi sen bunu kesin biliyosun.
- Hasbünallaaah!- O fıkra öle dildi öle dildi şöledi .....