İnsanı Tanıma Sanatı
Şunu unutmamak gerekir ki; "İnsan olmak, başlı başına bir ayrıcalıklar
birikimidir." Her insan doğumla beraber yüklenip geldiği ve yalnız
kendine has bir "Kim"liğe sahiptir. Bu "Kim"lik gerçek özünü yansıtır. Şunu
bilmek durumundayız ki; "İnsan yaratılışının ve yaşantısının bir sentezidir."
Yapay ve üzerimize adeta yapıştırılmış ve yakıştırılmış bu sahte
kişiliğimiz bizi olsa olsa başarılı bir taklitçi ve rol yapıcı olmaktan öteye
taşımaz.
Oysa, öz "Kim"liğimizin su yüzüne çıkması ile oluşacak olan tüm
başarılar, tüm getiriler, tüm gelişmeler hepsi saf ve pürüzsüz "Biz"e aittirler,
bizimdirler. Hem de tüm başarılarını, tüm getirilerini bir ömür boyu
tahsil etme gibi bir gerçekçilik içinde...Ancak, bunun için insanın büyük bir
kararlılık, yüreklilik, cesaret içinde olması ve duru bir göze sahip
bulunması gerektiğini de unutmamak kaydı ile...
"Taklit, taklidini yaptığımız kişi için bir övünç olayı olabilir. Ancak
taklit eden için bir kimliksizliktir." Unutmamak gerekir ki, dünya
üzerinde hiçbir kimse başkalarını taklit ede ede, ne bir yere gelmiş, ne
yükselmiş, ne de gerçek "Kim"liğini ortaya çıkarma noktasına gelebilmiştir. Tam
aksine taklit ettiği kişinin bir kötü kopyası, bir sahte ve yapay benzeri
olmaktan, o bireyin kişiliği içinde kaybolmaktan öte bir duruma ulaşamamıştır.
Ama ne yazıktır ki; "Çoğu insan için, iyilik de, güzellik de, kişilik
de, 'Kim'lik de aynada seyrettiği kendi görüntüsüdür." İnsan farkında
olsun, olmasın gün gelir; babasının, anasının, abisinin, ablasının,
komşusunun, mahalle saygınının, kabadayısının, kendi ölçütleri içinde beğenisini
yansıtan taraflarını yaşar gibidir. "Çoğu insan kendi kimliğini terk
edip, başkalarının yakıştırdığı kişilikle yaşamayı tercih eder."
Kendinden bir başkası"nı yaşamak ve yaşatmak, "Kendimizi aramak, bulmak
ve yaşamımıza sunmak"tan daha mı kolayımıza gelmektedir? Bırakalım; "Sen,
Ben,
O" olmayı, gerçek "Kendimiz" olalım ve kendimizle buluşma, yüzleşme ve
kucaklaşma gereğini bir an evvel duyalım. Eğer, "Kendimizden başka bir
başkası olarak görüntü vermenin kolaycılığına sarılmakla, ruhumuzu
yitiriyorsak, bu yapaylıklardan aldığımız haz neye yarar?"
Bir insan ancak "Ne ise, o olabilir". "Olmadığınız" şeyi ise ancak
taklit eder, ya da öyle görünmeye çalışırsınız. Bu noktada "Yok ben
değişeceğim, değişiyorum" diye kullanılan sözler basmakalıp deyimler olmaktan ileri
gidemez. Unutmayın ki, gerçekleri yıkamazsınız, ancak onların üzerine
bir şal örtebilirsiniz. Ancak, o şalı kaldırma cesaretini kendinizde
bulduğunuzda karşınıza çıkacak olan sizin "Öz Kimlik"inizdir...
Gerçekten merak ediyorum, insanı kendisini aramaktan alıkoyan ve
dolayısıyla bir başkası olma sevdasına ve kolaylığına saptıran esas olgu nedir?
Dikkat edecek olursak, bunların tümü hep büyük düşünceler, büyük kararlar ve
büyük olasılıkların sonuçlarıdır. Hep düşüncelerin en büyüğüne, olasılıkların
en güçlüsüne, hedeflerin en cazibine, beklentilerin en zenginine adeta
programlanmışızdır. Evet, işte yalnız bu kavramdır ki, "insanı gönüllü
bir başkası" yapan. Hep zengini, hep güçlüyü, hep büyüğü; oynamak ve olmak
ister
insanoğlu. Hem de en kolaycasına ve en kestirmecesine...
"Merdivenin üst basamağında bulunmak insanı büyük yapmaz." Bırakın
doğrudan
"Birinci adam" olma ısrarınızı, bırakın...Siz yine ilk basamaktan ve
"Kim"liğinizden kaynaklanan küçücük değerlere sarılın. Yeteneğiniz ve
kapasiteniz oranında; ama yavaş, ama hızlı hayat merdiveninizin en üst
basamağına kadar ulaşın. Orada her zaman istediğinizin, özendiğinizin
ve
benimsediğinizin öz "Kim"liğinizle donanmış gerçeklerini bulacaksınız.
Unutmayalım ki; "Çamurdan çanak çömlek de yapılır, abide de."
"Doğa'da yalan yoktur. Onu icat eden insanoğludur."
"Siz, siz olun; yalanların doğruları, hele hele gerçekleri kovmasına
izin
vermeyin." Hayatta hiçbir şey önüne çıkan engelleri aşmadan elde
edilemez.
Bunu engelleyen şeyler de, hep egomuza tutsak düşüncelerimizin
oluşturduğu
bir haz arzusu peşine takılıp ardından bir ıstırap korkusu içine
düşmektir.
"Her insan kendi iç dünyasının hem mimarı, hem de celladıdır."
"Yaratıcılık, duyguların coştuğu, duyuların olgunlaştığı bir ortamda
kendiliğinden oluşuveren bir akışa geçiştir."
Yaşam, kendi başına bir süreçtir. Nerede başlayıp, nerede biteceğini
hiçbir
zaman bilemez ve hatta kestiremeyiz. Bu sebeple, bu kısıtlı ve belirsiz
süreyi en iyi şekilde değerlendirmek ve gerçek "Kim"liğimizi kendi
yaşamımızla yansımak durumundayız.
Unutmamak gerekir ki; "Nasıl bakarsanız, dünyayı öyle görürsünüz."
Güç; bir yerde akıl ve düşünce ile yönlendirilmedikçe, kontrol altında
tutulmadıkça, zafere, başarıya ve üretkenliğe dönüşmesi asla mümkün
olmaz.
Dünyayı yeni baştan yaratmak için büyük bir çaba içine giriyoruz.
Halbuki dünyayı tüm gerçekleri ile olduğu gibi kabul etmek en geçerli yoldur.
"İnsan, en büyük yanılgıya, kendisi ile ilgili kararları verirken
varır."
Yaşamınızda öncelikle kendinize "Sıradan biri" olma özgürlüğünü
tanıyın. Hep
"En büyük, en güçlü, en zengin, en aranan, en istenen, en bilgili;
en...en...en..." bitmek, tükenmek bilmeyen "En"lerin peşinde koşuşturup
duruyoruz.
"Sıradan biri", "Olduğu gibi" olan insandır. Tamamıyla varoluş doğasına
uygun biridir. Kendi başına sevgidir, eşitliktir, özgürlüktür, candır,
canandır, yaşam sevincidir, yaşamı tüm olduğu gibiliği ile
özümsemektir.
Hiçbir insan bir diğerini değiştirme gücünde değildir ve olamaz da.
Ancak, kendisini ve düşünce tarzını değiştirme gücü, kendisinde mutlaka vardır.
Çevrenize yüksek surlar çekip kendinizi içinde tutsak etmeyin.
İşleyenlerinizi, dürtülerinizi, eylemlerinizi dikkatlice gözlemleyip
etrafınıza yansıyın.
Kesin olan bir şey varsa bu kişiliğin doğmadan önce var olmadığıdır.
Doğaldır ki biz öldükten sonra da olmayacaktır. Burada insanın aklına
ister istemez bir şey geliyor. Bir insana bir kişilik kalıbı içinde de olsa
olmadığı bir şeyi ısrarla oldurma çabası içine neden girip, didinip
duruyoruz.
İnsanı Tanıma Sanatı-Hanri Benazus